Portre fotoğraf, yazmaya şiir ile başlamaktır.

Portre fotoğrafçılığı — hakkında daha fotoğraf çekmediğim zamanlarda şöyle bir cümleye denk gelmiştim; ” Fotoğrafın en zor alanıdır. Kamerayı fotoğrafladığınız kişinin gömleği ile teni arasında bir yere yerleştirmeye çalışmalısınız.”

Bu nasıl mümkün olabilir ki demiştim. Sanat yapacağız diye bu kadar afili sözlere ne gerek var ki, kadrajına al ve çek bu kadar kolay işte düye düşünmüştüm. Ama sonradan fotoğraf çekmeye başladığımda aslında tanımadığınız insanların fotoğraflarını çekmenin sadece fotoğraf makinasının deklanşörüne basmaktan ibaret olmadığı daha iyi anladım.

Aslında “Neden portre fotoğraflarını bu kadar çok seviyorum” sorusunun cevabı birazda fotoğrafçı ile alakalı. Şöyle ki; görüp beğendiğiniz o güzel portre fotoğraflarının temelinde fotoğrafdaki kişinin bir hikayesi ve bu hikayeyi ortaya çıkarabilmeyi başaran bir fotoğrafçı var.

Biberleri ile meşhur Çukurören Köyü’nün fotoğrafçılar için en çok aranan adamı, geçimini biber kurutup satarak sağlamaya çalışan, çok tatlı bir adam Mustafa Amca…

 

 

Sofia derlermiş ona. Nerede yaşadığını, ne iş yaptığını sordum ama, yaşlılıktan olsa gerek çok tutarlı cevaplar verememişti. Anladığım kadar ile bir süre gazetelerde çalışmış, sonrasını ne ben anlayabildim, ne de o anlatabildi.

 

 

Senelerce memleketinde hastanelerde hademelik yaptıktan sonra, kafasına atıp basmış gelmiş İstanbul’da. Ama işler nedense onun için hiçbir zaman yolunda gitmemiş. Buralarda düzgün bir iş tutturamamış senelerce. Şimdi Unkapanı civarlarında sokaklarda ikinci el ayakkabı ve kıyafetler satarak kazanıyor parasını.

 

 

 

Yoğun trafikte, yol kenarlarında su satarak aile bütçesine yardım ediyormuş. Kazandığı paranın tamamını annesine veren Ahmet’i, sıcaktan bunalıp, kaldırımda dinlenirken fotoğraflamıştım.

Portre fotoğrafları çeken bir fotoğrafçı her şeyden öte biraz sosyal olacak. Fotoğrafını çektiği kişi ile konuşacak ilk önce. Bir bardak çayını içip, bir dal sigara ikram edecek…Bir dostu, bir arkadaşı ile konuşur gibi konuşacak ilk önce.Aslında  bu sanıldığı kadar da zor bir konu değil. İnanın bazen tek bir cümle bile karşınızdaki insanın buzlarını kırmanıza yardım edebiliyor.

Mesela, yaşı kaç olursa olsun fotoğrafını çektiğiniz bir kadına, ona ne kadar güzel olduğunu söyleyin, değişime inanamayacaksınız. Şimdiye fotoğraflarını çektiğim herkesin adını, memleketini biliyorum. Bazıları aşklarını anlattı, bazıları şehre göçen evlatlarını…Kocasından benim yanımda dert yanan anaları mı dinlemedim, yaptığı aşureyi ikram eden teyzeleri mi görmedim…

İbrahim Paşa Cami avlusunda, karton ve kağıt toplarken biraz da ısrarlarıma dayanamayarak izin verdi fotoğrafını çekmemi. Ama nedense o gün pek havamda değilmişim ki; bir türlü nasıl çekeceğime karar verememiştim. “Dur sigara sarayım, öyle çek” diyerek bu pozu vermişti.

 

 

Eminönü Vapurunda karşılaştığım bu kız, Suriyeli mülteci bir ailenin kızı. Kalabalık ailesinin gürültüsünden sıkılmış olacak, yolcu salonunda tek başına dolanırken, fotoğrafını çekmemi isteyip bu pozu vermişti.

 

 

Nazilli’nin bir köyünde çektim bu fotoğrafı. Fotoğraftaki amcamızın lakabı “Yalın Ayak Mehmet” Koyun sürüsünün fotoğrafını çekerken, biraz da sinirli bir şekilde yanımıza gelerek hesap sormuştu. Misafir olduğumuzu öğrendikten sonra yumuşayıp, poz vermeyi kabul etmişti.

 

 

Hacı Dede taa Van’dan buralara gezmeye gelmiş. Üç tane torunu girmişler koluna İstanbul turu yaptırıyorlar dedelerine. Bakmayın böyle göründüğüne, tam 85 yaşında eski bir kaçakçı Hacı Dede…Halı, un, şeker…Ne lazımsa İran-Türkiye arasında götürmüş, getirmiş. “Ah be oğul, neler gördü bu gözler” diyor. Allah uzun ömürler versin Hacı Dede…

 

 

 

İbrahim Paşa Cami avlusunda karşılaştık. Hayatım boyunca duyduğum en karizmatik sese sahip, genel kültür seviyesi oldukça yüksek biriydi. Geçmişinde kim bilir neler yaşamış ve sokaklarda kalmak zorunda kalmıştı, insan merak etmeden duramıyor…

 

 

 

Konuya bu yönden bakınca fotoğraf çekmek amaç değil sonuç olmaya başlıyor bir anda. Fotoğrafın iyi veya kötü olması değil, fotoğrafı çekene kadar geçen süre boyunca neleri paylaştığınız daha özel ve unutulmaz olabiliyor çoğu zaman…İşte o anlarda da kişinin teni ile gömleği arasına girebilmeyi başarabiliyorsanız, portre fotoğrafçılığını siz de sevmeye başladınız demektir.

 

Elif Anne, Aydın’ın Karacasu ilçesine bağlı Alemler Köyünde yaşıyor. Köyün hemen girişinde bulunan evinin kapısında oturmuş dinlenirken bizi görüp davet etmişti evine. “Benim evimin kapısı herkese açıktır oğul, buyur gir” demişti fotoğrafını çekmeden hemen önce…

 

 

 

Adını hatırlayamıyorum ama Alemler Köyünde yaşıyor. Köy bakkalından ekmek alıp evine dönerken karşılaşmıştık onunla. Evine kadar eşlik ettikten sonra bu fotoğrafı çekmiştim.

 

 

Geri

This is a unique website which will require a more modern browser to work!

Please upgrade today!

Paylaş