Savaş Fotoğrafçısı James Nachtwey
Savaş ve toplumsal olay fotoğrafları diyince akla ilk gelen fotoğrafçıların başında şüphesiz James Nachtwey gelir. Çektiği birbirinden vurucu fotoğraflar ile savaşın, şiddetin, açlık ve yoksulluğun tüm gerçeklerini yüzümüze vuran Nachtwey, fotoğrafın efsane isimlerinden biridir.
1948 yılında doğan James Nachtwey, Massachusetts’te büyüdü ve sanat tarihi ile siyaset bilimi üzerine eğitim aldığı Dartmouth Akademisi’nden mezun oldu. Merchant Marine şirketinin gemilerinde çalıştı. Vietnam savaşının ve Amerikan Sivil Haklar Hareketinin fotoğraflarından etkilenerek fotoğrafçılığı seçti. Kendi kendine fotoğraf sanatını öğrenirken stajyer haber-film editörü ve kamyon şoförü olarak görev yaptı.
New Mexico’da dört yıl boyunca gazete fotoğrafçılığı yaptı. Bağımsız dergi fotoğrafçılığı kariyerine başlamak için 1980 yılında New York’a taşındı. Yabancı bir ülkedeki ilk görevi, Kuzey İrlanda’da 1981 yılında IRA’nın açlık grevi sırasında yaşanan sivil karmaşayı izlemekti. Natchwey, o günden bu yana kendini dünyanın çeşitli bölgelerindeki savaşları, çatışmaları ve toplumsal konuları belgelemeye adadı.
El Salvador, Nikaragua, Guatemala, Lübnan, Batı Şeria ve Gazze Şeridi, İsrail, Hindistan, Sri Lanka, Afghanistan, Filipinler, Güney Kore, Somali, Sudan, Brezilya, Ruanda, Güney Afrika, Rusya, Bosna, Çeçenistan, Romanya, Vietnam, Endonezya ve Doğu Avrupa’da uzun süre çalıştı.
Nachtwey de Roger Fenton, Alexander Gardner, Timothy O’Sullivan gibi bir savaş fotoğrafçısıdır ancak onu diğer isimlerden ayıran özellik, Nachtwey’in çağdaş bir fotoğrafçı olması, dolayısıyla çağdaş savaşları, çatışmaları ve gerilimleri çalışmasıdır. Katıldığı savaşlar tek taraflı, nadiren başı ve sonu olan, kurban yaratan ancak galibi olmayan çatışmalardı. Bu savaşların hiçbirinin yasaları, kuralları yoktu, çok azında bir antlaşma yapılıyor, hiçbiri zaferle anılamıyordu. Nachtwey kimi zaman da, kıtlık, kuraklık, salgın gibi, bu adaletsiz çatışmalar kadar yıkıcı etkilere sahip doğal afetleri konu edinir.
Ona göre bir savaş fotoğrafçısı iki şekilde çalışabilir; tarafsız bir kayıtçı olarak ya da partizan bir tarihçi olarak. “Savaş karşıtı bir fotoğrafçı kurbanların yanındadır” der Nactwey. Ona göre Fotoğrafçının görevi “istatistikleri somutlaştırmak, ideolojik meşrulaştırmaya karşı çıkmak, ölümün ve acıların izlerini, savaşı uzaktan izleyenlerin, özellikle de kişisel bir tehdit hissetmeyenlerin yüzüne vurmak, dünyaya sesini duyuramayanlar için aracılık” yapmaktır.
Askeri tarihçi John Keegan, zamanımızı yoksullar arası savaşlar çağı olarak niteler. Zenginlerle yoksullar arasında uçurum açıldıkça, yoksullar azalan kaynaklar için daha çok savaşmaya başlamışlardır. Zenginler ise sömürülecek birşey kalmadığı için, yoksul bölgelere olan ilgilerini yitirmişler, savaşan yoksulları başbaşa bırakmışlardır. Küreselleşme, böylece herkes için refah vaatlerini Afrika, Uzak Asya, Orta Amerika gibi geniş alanları dışarıda bırakarak sürdürmektedir.
Nachtwey’in fotoğrafları genellikle dengeli ve açık kompozisyonlardan oluşmaktadır. Belki uzak ülkelerde olan biteni tüm çıplaklığıyla görmekten çekinen izleyicilere Nachtwey, açlığın, sefaletin, ölümün bozuk, netsiz, belirsiz (Capa’nın Normandiya çıkartması fotoğrafları gibi) görüntüleri yerine açık, temiz fotoğraflar sunar. Ancak çalışmalarını, gözetlemecilik ya da sefalet turizmine sapmadan, soğukkanlılıkla sürdürmüştür. Efekt peşinde değildir. Işık-gölge oyunları kullanarak estetize etme çabası gütmez. Gördüğünü gösterir bize. Bu, bazen yakın çekimlerle, bazen de orta-uzun ölçekli çekimlerle olur. Sıklıkla odağında birden fazla nesnenin/insanın bulunduğu fotoğraflar kullanır. Bir genelleme daha yapacak olursak, Nachtwey’in fotoğraflarında eşit ağırlıkta iki ya da üç figüre yer verilir. Nachtwey, fotoğraflarındaki nesnelerin görüş açısını somutlaştırmaya çalışmaz ancak bunun dışında da kalmaz. Genellikle fotoğrafları ya sizin oraya gittiğinizde göreceklerinizi ya da fotoğraflardaki insanların gördükleridir.
Nachtwey’in çalışmaları, aralarında Time, Life, New York Times Magazine, Newsweek, National Geographic, Stern, Geo, El Pais ve L’Express’in de bulunduğu uluslararası yayınlarda düzenli bir biçimde yayımlandı. Nachtwey, 1984 yılından bu yana Time dergisinde sözleşmeli fotoğrafçı olarak çalışıyor. 1986 yılında Magnum Üyesi oldu, 2001′de Magnum’dan ayrılarak VII Ajansı’nın kurucuları arasında yer aldı. Nachtwey, 2010′da VII’dan da ayrıldı, çalışmalarını şu an bağımsız olarak sürdürüyor.
Nachtwey’in kitapları arasında 1989 yılında yayımlanan ”Deeds of War” ile 1999 yılında yayımlanan ”Inferno” bulunuyor. Nachtwey, New York’taki Uluslararası Fotoğraf Merkezi, Dartmouth Akademisi Hood Sanat Müzesi, Prag’taki Carolinum, İsveç’teki Hasselblad Merkezi, Canon Galerisi, Amsterdam’daki Nisuwe Kirke ve kendisine fahri doktora ünvanını veren Massachusetts Sanat Akademisi’nde tek kişilik sergiler açtı. Nachtwey, altı kere Yılın Dergi Fotoğrafçısı ödülünü, dört kere Robert Capa Altın Madalyasını, iki kere Dünya Basın Fotoğrafı ödülünü, iki kere Uluslararası Fotoğraf Merkezi Sınırsızlık ödülünü, iki kere Leica ödülünü, iki kere Denizaşırı Basın Klübü yabancı bir ülkede çekilmiş en iyi haber fotoğrafı ödülünü, Canon Fotoğraf Deneme ödülünü, Eugene Smith ödülünü, Bayeaux Savaş Muhabirleri ödülünü, Sprague ödülünü (Ulusal Basın Fotoğrafçıları Derneği tarafından verilen en büyük ödül) ve kısa bir süre önce de 2000 Alfred Eisenstaedt Dergi Fotoğrafçılığı ödülünü aldı
1986’dan 2001’e kadar Magnum üyesi olan, 1984’den bu yana Time dergisi için fotoğraf çeken Nachtwey’in son tanınmış çalışması, 11 Eylül New York fotoğraflarıdır. Kariyeri boyunca ABD’ye uzak ve yoksul bölgelerde sürdürdüğü çalışmalarının aksine, Nachtwey’in 11 Eylül fotoğrafları için çalışma ilkeleriyle uyuşmadıkları ileri sürülebilir. Evinden uzakta, soğukkanlılığını yitirmeyen, asla çatışan taraflar arasında tercih yapmayan, ideolojik meşrulaştırmadan kaçınan Nachtwey’in, kendi evinde bu ilkeleri gözardı edip etmediği tartışılabilir. Bu bağlamda özellikle Arkada çöken ikiz kulelerin, ön planda ise bir kilisenin çatısındaki istavrozun yer aldığı fotoğrafı değişik okumalara açıktır.
Nachtwey, fotoğrafladığı onca acıya, yıkıma, dehşete ve şiddete karşı, “Homo homini lupus” (İnsan, insanın kurdudur) idealist mottosunda vücut bulan, insanın doğuştan içinde kötülük barındırdığını savunan düşünceyle arasındaki mesafeyi bozmamış, insanlığa dair iyimserliğini ve umudunu korumuştur. Belki de Nachtwey’e çalışmalarını sürdürme gücü veren de içinde taşıdığı umuttur.
“İnsanları bilinçlendirmenin kamuoyu oluşturmada ilk adım olduğunu ve kamuoyunun değişim için itici bir güç oluşturduğunu düşünüyorum. Kamuoyu, aldıkları kararlar ve yaptıkları seçimler binlerce insanın yaşamını etkileyen yetkililer üzerinde baskı oluşturuyor. Kamuoyu aracılığıyla yetkililere doğru yönde ilerlemeleri için bir uyarıda bulunmak, yapmaya değer bir şey. Tüm engellere ve başarısızlıklara rağmen, bunun aslında işe yarayan bir süreç olduğunu düşünüyorum. Bu süreç, kimi zaman daha hızlı kimi zaman da daha yavaş oluyor. Ancak bu baskı, süreci ileri götürmek için daima var olmalı. Bu işe yarıyor. Sanırım yetkililer kamuoyunu sinir bozucu buluyorlar. Bu, onları engelliyor. Aslında böyle de olmalı. Kamuoyu, siyasetçileri doğru yola yönlendirmeli. Amerika Birleşik Devletleri’nin Somali’de izlediği politikanın felaketle sonuçlanması, Ruanda’da olanlara sırtımızı dönmemize neden oldu. Ruanda’da yaşananları görmezlikten gelmemiz ve boş yere yaşamlarını yitiren bir milyon insandan yarısının ölümünden uluslararası toplumun bir dereceye kadar sorumlu olduğunun farkında olmamız, Kosova’da olanları kabul etmememize yol açtı. Bütün bunlar, aslında birbiriyle bağlantılı. ”Inferno” adlı eserim, 20. yüzyılın son on yılında işlenen birbirine bağlı bütün bu insanlık suçlarının bir kaydı aslında. Kimi zaman son derece doğrudan bir biçimde, kimi zaman da daha incelik isteyen bir yolla. Kitap, Kosova ile sona eriyor.”