30 Ağustos; Bir Vatan’ın Nasıl Kazanıldığının Hikayesi
Ordular! İlk Hedefiniz Akdeniz’dir! ileri!
Atatürk’ün hayatındaki en zor günü 26 Ağustos 1922’dir. Çünkü bu tarih türklerin Anadolu’daki son bağımsız günü olabilirdi. Atatürk de bunun bilincindeydi. Devlet 1911’den beri tam 11 yıldır savaştaydı ve tükenmek üzereydi.
Atatürk 1921’de Sakarya Savaşı‘nı kazanmıştı fakat ordunun önemli bir kısmı firar etmişti. Üstelik mevcut subayların çoğu şehit olmuş, Yunan Ordusu ise Ankara önlerinden çekilip Afyon-Eskişehir hattında İngiltere destekli “muazzam” bir savunma hattı kurmuştu. İngilizler bu savunma hattı için “Türkler 6 ayda geçerse 6 günde geçmiş sayabilirler” diyordu. Savunma hattı gerçekten çok sağlamdı. Atatürk de bunun bilincindeydi. Türk ordusu bu hattı düşürmek için uzun süre savaşamazdı. Savaş uzarsa cephane, erzak, para sıkıntıları baş göstermeye başlar ve Anadolu düşebilirdi.
Bu nedenle düşmanı tek vuruşla imha etmek ve Anadolu’dan atmak gerekiyordu. Atatürk bunun için riskli bir savaş planı oluşturdu. Ya büyük bir bozgun, ya da büyük bir zafer olacaktı. Bu planı sadece üç Mustafa biliyordu; Mustafa Kemal, Mustafa İsmet, Mustafa Fevzi…
Türk’ün Savaşı Hileli Olur
Yunan ordusu Ertuğrul Bey, Osman Bey, Orhan Gazi gibi tarihi şahsiyetlerin mezarlarını çiğniyor, Üç Osmanlı başkentinde türkleri aşağılıyordu. Meclis savaşmak için Atatürk’e baskı yapıyor fakat Atatürk 27 temmuz’da futbol maçı düzenliyor, Ağustos ortalarında çay partisi veriyordu.
Türk’ün Savaşı hileli olur. Attila’dan Kılıçarslan’a, Selçuk Bey’den Fatih’e, Timur’a ve Mustafa Kemal’e kadar, türk tarihi savaşta hileyi sanatçı gibi kullanan mareşallerle doluydu. Futbol maçı da ve çay partisi de işin hilesiydi. Mustafa Kemal savaşın son hazırlıklarını yapıyordu…
Meclis’te Atatürk öyle eleştiriliyordu ki, bu eleştirileri duyan Yunan Ordusu, türklerin içine düştüğü durumdan keyif alıyor, rahat bir şekilde olan biteni izliyordu. Atatürk’ün istediği de zaten buydu. O, muhaliflerini de hilenin bir parçası haline getirmişti.
Kurşun Biterse İşimiz Kılıçlara Kalacaktı
Esasen Yakup Paşa haklıydı. Atatürk’ün planı ters cepheydi. Taarruzdan bir gece önce ordunun neredeyse tamamı mevzileri terk ederek yer değiştirecekti. Bu durum fark edilirse koca ordu hareketli halde yakalanır ve bir gecede imha olabilirdi. Taarruzdan bir gece önce, 25 ağustos günü, hava karardıktan sonra ordu harekete geçti. Cepheyi terk ederek, Şuhut Dağları arasından, bir patika vasıtasıyla yunan hattının güneyine sızdı. Kimse fark etmemişti…
Koca milletin kaderini değiştirecek ordu, koca toplar, silahlar, onca yük sessiz sedasız şekilde varması gereken yere varmıştı. Sabahın ilk ışıklarından biraz önce bombardıman başlayacaktı. Dakikalar geçmek bilmiyordu…
Büyük Taarruz
Tan ağarmaya başladığında İsmet Paşa bombardımanı başlatacaktı. Fakat hiç hesapta olmayan bir şey oldu. Etrafı sis basmış, toplar kör olmuştu. Bu şekilde bombardıman başlamazdı. Herkes şaşkındı.
Hava gittikçe aydınlanmaya ve fark edilme riski yükselmeye başlamıştı. Sis dağılmıyordu. Mustafa Kemal tepedeki karargahından çıktı. Canı çok sıkılmıştı. Sis dağılmıyordu ve yapacağı hiç bir şey yoktu.
Oldukça stresli görünüyordu. Vakit akıp gidiyordu. Bir ara yerinden ayrıldı. Bölgedeki kayalıkların bulunduğu yere gitti. Yalnız başına kayaların arasına girdi. Etraftakiler şaşkındı. Kayalıktan çıkıp yürüdüğü esnada ekipten biri makinesini aldı ve o tarihi anı fotoğrafladı.
Havanın iyice aydınlanmaya başladığı saniyelerde sis bir anda dağılmaya başladı. Düşman mevzileri görünür hale geliyordu. Vakti gelmişti. Derhal bombardıman için İsmet Paşa’ya talimat verildi.
26 ağustos 1922 günü, saat 05:30’da türk topları sessizliği bıçak gibi yırttı.
Ama cephane kısıtlıydı. Topların mevziyi yok edene dek bitmemesi gerekiyordu. Aksi halde taarruz yapılamazdı. Üstelik ordu dağlık arazide çok ters bir halde kalacaktı. Toplar birbirini ardına ateşlenirken, Mustafa Kemal’in stresi arttıkça artıyordu! Yaveri ve koruması Yarbay Muzaffer Kılıç onunla birilikte bombardımanı izlerken, Mustafa Kemal’in fısıldadığı cümleleri işitti:
“Ya rabbi! sen Türk Ordusunu muzaffer et! Türklüğün ve müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme!”
İsmet Paşa’nın bombardımanı bir sanat tablosu gibiydi. Yunan mevzileri tam isabet vuruluyordu. Yunan karargahı bu baskını “Gerçek taarruzu gölgelemek isteyen kandırmaca” olarak algılamıştı. Asıl hamle doğudan bekleniyordu. Oysa ordu güneydeydi. Hile adım adım işliyordu. İsmet Paşa’nın topları kısa sürede yunan mevzilerini parçaladı. Sıra Türk askerindeydi. Tepeler birer birer sarılıp ele geçirilmeye başlandı. Bu sırada yunan karargahı, İzmir’de bulunan yunan başkomutana erişemiyordu. Çünkü telgraf hatları kesilmişti.
Gelen haberler nedeniyle yunan karargahının kafası karışıktı. Güneydeki baskın gerçek bir taarruz muydu yoksa şaşırtmaca mıydı karar verilemiyordu. Komutan Trikupis her ihtimale karşı birlik kaydırmaya başladığı sırada yunan başkomutandan telgraf geldi.
Başkomutan Hagi Anesti, baskının bir şaşırtmaca olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle birlik kaydırma hamlesi durduruldu. Bu esnada Türk ordusu bölgeyi iyice ele geçirmeye başladı. Yunan başkomutan İzmir’deydi. Ama türk başkomutan bizzat cephedeydi!
Ertesi gün, hava ağarırken ikinci bir taarruz gerçekleşti. Türk askeri Afyon’a girdi. Mustafa Kemal, karargahını derhal Afyon’a aldırdı. Savaşın içinde olmak istiyordu. Taarruzun adı Kurt Kapanı‘ydı! Fevzi Paşa’nın planı sayesinde git gide yunan ordusu çevreleniyordu. Yunan ordusu gittikçe çekilmeye başladı. Yunan karargahı hileyi geç de olsa tamamen sezmiş ve tüm ağırlığı güneye kaydırmaya başlamıştı. Ama bu defada Yakup Şevki Paşa kuzeyden taarruza kalkmış ve yunan ordusunu şaşkına çevirmişti.
Ağustos’un 29. günü Türk ordusu yunanı Dumlupınar‘da çevreledi. Düşman kurt kapanına girmişti. Türk askeri süngü hücumuna kalktığı esnada Atatürk adeta sinir boşalması yaşadı. Ateş hattına gitti. Siperlerin üzerine çıktı. “Hagi anesti! gel de ordularını kurtar!” diye haykırdı!
Ağustos’un 30. günü yunan ordusu imha edildi ve kaçmaya başladı. Fakat ordunun geri çekilip yeniden mevzilenmemesi gerekiyordu. Bu nedenle Atatürk o tarihi emrini verdi:
Ordular! İlk Hedefiniz Akdeniz’dir! ileri!
Ağustos’un 30. günü kovalamaca başladı. İzmir’e 400 km vardı. Asker yorgundu ama emir kesindi. Önce uşak’a girildi. Akabinde Yunan Ordu Komutanı Trikupis, 2 eylül’de esir alındı. Mustafa Kemal’de orduyu takip ediyordu. Türk ordusu 400 km’lik hattı 9 günde geçerek harp tarihi açısından emsali görülmemiş bir iş yapmıştı. 2 Eylül’de Eskişehir’i, 6 Eylül’de Balıkesir ve Bilecik’i, 7 Eylül’de Aydın’ı, 8 Eylül’de Manisa’yı geri aldı ve 9 Eylül’de İzmir’e girdi.
Türk askerinden hemen sonra, 10 eylül günü Mustafa Kemal İzmir’e girdi. Tüm Anadolu bayram ediyordu!
İzmir alındıktan bir kaç gün sonra Atatürk ve diğer paşalar Kordon’daki Kosti’nin meyhanesine gider. Manzaralı masaya geçilir. Atatürk “Hagi Anesti burada rakı içti mi” diye sorar. Hayır içmediler diye cevap verilir. Atatürk cevap verir:
“Madem rakı içmeyecekti, ne halt etmeye İzmir’e geldi!”