Kalbini de yanında götürmelisin seyahatlerinde
Sadece fotoğraf makineni değil, kalbini ve ruhunu da yanında götürebilmelisin seyahatlerinde. Ancak o zaman hissedebilirsin gördüklerini…
Eğer fotoğrafçılık ile ilgileniyorsanız, bir yerden bir yere seyahat etmek veya turistlik amaçla gitmek, tek başına sizi asla mutlu etmeyecektir. Artık seyahat etmek kadar gördüklerinizi, hissettiklerinizi paylaşmak da önem kazanmış durumda. Hele ki benim gibi belgesel tadında hikayeler peşindeyseniz, fotoğraf makinenizin yanında ruhunuzu ve kalbinize götürebilmelisiniz seyahatlerinize…
Seyahatleriniz sırasında görüp duyduklarınızı, yaşadıklarınızı paylaşmak ise amacınız ve anlatım dili olarak fotoğrafı tercih etmişseniz, fotoğrafın diğer dallarında olduğundan daha fazla birikime, yaşanmışlıklara, bir tarza ve kültüre ihtiyacınız olacak demektir. Çünkü görüp fotoğrafını çekip, kendinizden bir şeyler katabileceğiniz o kadar çok konu, hayat ve farklı kültürler var ki. Özellikle de Anadolu’da…
Fotoğrafını çektiği kişi ile konuşacak ilk önce. Bir bardak çayını içip, bir dal sigara ikram edecek…Bir dostu, bir arkadaşı ile konuşur gibi konuşacak ilk önce.Aslında bu sanıldığı kadar da zor bir konu değil. İnanın bazen tek bir cümle bile karşınızdaki insanın buzlarını kırmanıza yardım edebiliyor.
Mesela, yaşı kaç olursa olsun fotoğrafını çektiğiniz bir kadına, ona ne kadar güzel olduğunu söyleyin, değişime inanamayacaksınız. Bazıları aşklarını anlattı, bazıları şehre göçen evlatlarını…Kocasından benim yanımda dert yanan anaları mı dinlemedim, yaptığı aşureyi ikram eden teyzeleri mi görmedim…
Konuya bu yönden bakınca fotoğraf çekmek amaç değil sonuç olmaya başlıyor bir anda. Fotoğrafın iyi veya kötü olması değil, fotoğrafı çekene kadar geçen süre boyunca neleri paylaştığınız daha özel ve unutulmaz olabiliyor çoğu zaman…İşte o anlarda da kişinin teni ile gömleği arasına girebilmeyi başarabiliyorsanız, portre fotoğrafçılığını siz de sevmeye başladınız demektir.